TÜRKİYE’ DE İNŞAAT VE TAAHHÜT İŞİ YAPAN YABANCI MÜTEAHHİTLERİN, TÜRK HUKUKU KARŞISINDAKİ DURUMU
1. Türkiye’de Birden Fazla Yıl Devam Eden İnşaat Taahhüt İşlerine İlişkin Vergilendirme Rejimi Ve İş Ortaklıkları İle Konsorsiyumların Bu Rejim Karşısındaki Durumu:
Bilindiği gibi Gelir Vergisi Kanunu’ nda yer alan özel vergilendirme rejimi nedeniyle, Türkiye’ de birden fazla yıl devam eden inşaat ve taahhüt işlerine ilişkin kar/zarar, işin geçici kabul işleminin yapıldığı yıla kadar bilançodaki geçici hesaplarda muhasebeleştirilmekte, gelir tablosuna intikal ettirilmemektedir. İşin bitim yılında ise (geçici kabulün onaylandığı yıl), işe ilişkin olarak yapılmış tüm maliyetlerle, alınmış tüm hak edişler karşılaştırılmak suretiyle kar zarar tespit edilmekte ve takip eden yılın ilgili ayında beyan edilmektedir. Ancak inşaatın devam ettiği yıllarda alınan hak edişler üzerinden %3 oranında stopaj yapılmak suretiyle vergileme yapılmakta, bu vergiler ise işin bitiminde beyan edilen kazanç üzerinden hesaplanan nihai vergiden mahsup edilerek, varsa kalan vergi ödenmektedir. İşin sonunda hesaplanan vergi, ödenmiş bulunan stopajlardan daha düşük ise artan vergi mükellefe iade edilir. İş bitiminde zarar oluşmuş, dolayısıyla herhangi bir vergi doğmamış ise yine stopaj suretiyle ödenmiş bulunan vergilerin tamamı mükellefe iade edilmektedir.
Bu vergilendirme rejimi, sadece inşaat işleri ihalelerinde uygulandığı gibi proje, inşaat, ekipman temini ve montajının birlikte tek bir yükleniciye ihale edildiği anahtar teslimi projeler için de aynen geçerlidir.
Anahtar teslimi bir projenin bir tek müteahhit tarafından taahhüt edilmesi veya bir iş ortaklığı (Joint Venture) tarafından taahhüt edilmesi durumunda da uygulama yukarıda belirtildiği gibi olmakta ancak işin bölümler itibariyle ayrı ayrı ihale edildiği ve teknik olarak inşaat işi niteliğinde olmayan proje çizimi veya salt ekipman temini gibi işler ile inşaat işlerinin ayrı ayrı yükleniciler tarafından taahhüt edildiği konsorsiyum şeklindeki yapılanmalarda inşaat işi niteliği taşımayan bölümler, yukarıda izah edilen rejim dışında ve yıllık beyan usulüne göre vergilendirilmektedir.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’ nun 2’ nci maddesinin 7’ nci fıkrasında iş ortaklıkları, Kanunun aynı maddesinin diğer fıkralarında sayılan kurumların “…. kendi aralarında veya şahıs ortaklıkları ya da gerçek kişilerle, belli bir işin birlikte yapılmasını ortaklaşa yüklenmek ve kazancını paylaşmak amacıyla kurdukları ortaklıklardan bu şekilde mükellefiyet tesis edilmesini talep edenler iş ortaklıklarıdır. Bunların tüzel kişiliklerinin olmaması mükellefiyetlerini etkilemez.” şeklinde tanımlamış ve iş ortaklığının unsurlarını da şöyle belirlemiştir;
- Ortaklardan en az birisinin kurumlar vergisi mükellefi olması,
- Ortaklığın belli bir işi sonuçlandırmak üzere yazılı bir sözleşmeyle kurulması,
- İş ortaklığı konusunun belli bir iş olması,
- Birlikte yapılacak olan işin belli bir süre içinde gerçekleştirilmesinin öngörülmesi,
- İş ortaklığı ile işveren arasında bir yüklenim sözleşmesinin olması,
- Tarafların, müştereken yüklenilen işin belli bir veya birden fazla bölümünden değil, tamamından işverene karşı sorumlu olmaları,
- İşin bitiminde kazancın paylaşılması,
- Birlikte yapılması öngörülen ve müştereken yüklenilen işin bitimi ve Vergi Usul Kanununda belirtilen mükellefiyetle ilgili ödevlerin tamamının yerine getirilmesiyle mükellefiyetin sona ermesi.
Görüldüğü gibi yukarıdaki tanıma uygun şekilde bir iş ortaklığının söz konusu olması durumunda, işveren idareye karşı ortaklık şeklinde yapılanmış tek bir müteahhit bulunmaktadır. İşin de anahtar teslimi tek bir proje olması durumunda işin bölümlerinin niteliği ile ilişki kurulmaksızın (proje, montaj, süpervizörlük ya da inşaat gibi) işin tamamı inşaat işi sayılmakta ve Gelir Vergisi Kanunu’ nun 42’ inci maddesi çerçevesinde değerlendirilerek vergilendirme buna göre yapılmaktadır.
Konsorsiyumlar (Adi ortaklık) ise aynı tebliğin devam eden paragrafında “Yukarıda belirtilen genel unsurlar dikkate alındığında, her ortağın işin belli bir bölümünün yapımını yüklendiği konsorsiyumlar iş ortaklığı tanımı dışında kalmaktadır. Bu tür ortaklıklarda (konsorsiyum) her bir ortağın yapacağı işin yüklenim sözleşmesinde açıkça belirtilmesi zorunludur. Ancak, yüklenim sözleşmesinde belirtilmemekle beraber, ortakların kendi aralarında yapacakları sözleşme ile her bir ortağın yükleneceği işin belirlenmesi ve işveren idarece de bu sözleşmenin kabulü halinde, bu tür ortaklıklar da "konsorsiyum" olarak kabul edilecektir.” şeklinde tanımlanmıştır.
Yukarıda belirtilen bu tanım çerçevesinde konsorsiyumların vergilendirilmesi açısından çok önemli sonuçları olduğu ortadadır. Zira söz konusu tebliğ hükmüne göre iş ortaklıkları, yaptığı işin niteliğine göre (inşaat, montaj, teknik hizmetler v.b.), ortaklarından bağımsız bir vergilendirme objesi olarak ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilirken, konsorsiyumlar ise kurumlar vergisi uygulamasında bir vergileme objesi olmayıp konsorsiyumun her bir ortağı kendi statüsüne göre ayrı ayrı vergilendirilmektedir. Dolayısıyla konsorsiyum ortaklarından biri, örneğin gelir vergisi mükellefi olarak serbest meslek faaliyeti icra ediyorsa (Örn: Proje çizimi) bu ortak Gelir Vergisi Kanunu hükümlerine göre vergilendirilecek, diğeri inşaat işi yapıyorsa bu ortak ilgili kanun hükümleri uyarınca ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilecektir. Bunun doğal sonucu olarak da kanaatimizce sadece mal temininden sorumlu olan ortağın herhangi bir stopaja muhatap olmadan ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilmesi gerekmektedir.
2. Yıllara Sâri İnşaat, Onarım Ve Teknik Hizmetlerle İlgili Olarak Dar Mükellef Kurumların Durumu:
Yukarıda izah edilen durum, tam mükellef kurumlar açısından bu şekilde işlemekle beraber, dar mükellef kurumlar açısından uygulamada bazı sorunlar bulunmakta, konuyla ilgili yasal düzenlemelerin teknik içerik bakımından yetersiz olması, dar mükellef kurumlar açısından uygulamada birçok sorunun ve belirsizlik ortamının doğmasına yol açmaktadır.
Dar mükellef kurumlar bakımından stopaj yoluyla yapılacak vergilendirme Kurumlar Vergisi Kanunu’ nun 30’ uncu maddesinde belirtilmiş ve;
a) Gelir Vergisi Kanununda belirtilen esaslara göre birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve onarım işleri ile uğraşan kurumlara bu işleri ile ilgili olarak yapılan hak ediş ödemeleri.
b) Serbest meslek kazançları.
i) Petrol arama faaliyetleri dolayısıyla sağlanacak kazançlardan,
ii) Diğerlerinden
c) Gayrimenkul sermaye iratları.
i) 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu kapsamındaki faaliyetlerden sağlanacak gayrimenkul sermaye iratlarından,
ii) Diğerlerinden
ç) Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2), (3) ve (4) numaralı bentlerinde sayılanlar hariç olmak üzere menkul sermaye iratları.
(2) Ticarî veya ziraî kazanca dâhil olup olmadığına bakılmaksızın telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret unvanı, marka ve benzeri gayri maddi hakların satışı, devir ve temliki karşılığında nakden veya hesaben ödenen veya tahakkuk ettirilen bedeller üzerinden bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen kişilerce % 15 oranında kurumlar vergisi kesintisi yapılır.
Görüldüğü gibi ticari ve zirai kazançlar için herhangi bir stopaj vergilemesi öngörülmemiştir. Bunların vergilendirilmesi Türkiye’ de işyeri veya kanuni temsilci bulunması ve kazancın bu yerlerde veya bu temsilciler vasıtasıyla elde edilmiş olması şartına bağlıdır. Yıllara sari inşaat ve onarım işleri yapan dar mükellefiyete tabi kurumların hak ediş bedelleri üzerinden yapılacak olan stopajı da Türkiye’ de şantiye, şube v.b. şekilde işyeri teşkil edilmiş ve Türkiye’ de yapılan inşaat ve onarım faaliyetleri nedeniyle kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunan kurumlar şeklinde anlamak gerektiği düşünülmektedir. Bu hükmün uygulanmasında, tek başına Türkiye’ de inşaat ve onarım faaliyetinde bulunan ve şube, şantiye v.b. şeklindeki işyerleri vasıtasıyla bu faaliyetlerini sürdüren dar mükellef kurumlar açısından herhangi bir sorun bulunmamaktadır. Ancak, konsorsiyum ortağı olarak Türkiye’ deki bir inşaat projesinin yapım işini yüklenen ve konsorsiyum ortağı olarak sadece proje, montaj, süpervizörlük faaliyeti icra eden veya sadece yurt dışından malzeme temini sorumluluğu bulunan ve Türkiye’ de herhangi bir işyeri oluşturmamış yabancı ortak kurumlar açısından geçmişten beri süregelen önemli vergilendirme sorunları bulunmaktadır.
Her ne kadar, ihale konusu işin bir bütün olması nedeniyle, proje çizimi, inşaat, montaj ve diğer teknik hizmetler gibi ayırıma tabi tutulmaksızın ve tam veya dar mükellef ayırımı yapılmaksızın işin tüm bölümlerine ait ödemelerden yukarıda belirtilen kanun hükmü uyarınca %3 oranında yıllara sari inşaat onarım ve teknik hizmetler stopajı yapılması gerektiği yönünde görüşler bulunmakta ise de şahsi kanaatimizin, Türkiye’ de herhangi bir işyeri ve ticari faaliyeti bulunmayan ve konsorsiyum sözleşmesi gereği sorumluluğu Türkiye’ ye sadece mal satmak olan, yurt dışındaki konsorsiyum ortağının Türkiye’ de herhangi bir şekilde vergilendirilmemesi gerektiği yönündedir. Buna göre, konsorsiyum içinde yer alan herhangi bir yabancı kurum ortağın, Türkiye’ de inşaat ve onarım faaliyeti icra etmesi durumunda Türkiye’ deki faaliyetinin yıllara sari inşaat ve onarım hizmetleri olması nedeniyle bu kazançları üzerinden %3 oranında stopaj ödemesi, iş bitiminde de beyan usulüne göre beyanda bulunup ödenen stopajları nihai vergisinden mahsup etmesi gerekmektedir. Bu çerçevede konsorsiyum içinde yer alan yabancı kurum ortağın sadece proje çizimi, montaj ve diğer teknik hizmetler (süpervizörlük v.b.gibi) işleri üstlenmesi durumunda yukarıda yer alan kanun hükmü ve buna dayanılarak çıkartılmış bulunan Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca serbest meslek kazançlarına ilişkin stopaj oranı ile (%20) stopaja tabi tutulması gereği ortaya çıkmaktadır.
Konuyla ilgili olarak, 31.7.1998 tarih ve B.07.0GEL.0.85/8510-5/28411 sayılı Maliye Bakanlığı Muktezası da, genel yorumu itibariyle yukarıdaki görüşümüzü teyit etmemekle beraber, Türkiye ile çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması bulunan ülkelerin mükellefleri bakımından görüşümüzü teyit eder niteliktedir. Söz konusu muktezanın tam metni aşağıya alınmıştır.
“Taahhüt konusu işle ilgili olarak düzenlenen sözleşmenin incelenmesinde, taahhüt edilen işin, topyekûn bir malzemeli yapım işi ve yıllara sirayet eden inşaat işi olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda yıllara sirayet eden taahhüde bağlı inşaat işi dolayısıyla ödenen toplam bedel üzerinden ödeme yapan Başkanlığınızca iç vergi mevzuatı hükümleri uyarınca %5 gelir vergisi tevkifatı yapılması gerekir. Sözleşmede, yurt dışından temin edilecek malzemelerin, ihale çerçevesinde işveren adına müteahhit tarafından CİF olarak ithali, işin malzeme temini ve inşaat işleri olarak ayrılması ve yurt dışından temin edilen malzeme bedeli üzerinden stopaj yapılmaması sonucunu doğurmamaktadır. İhale edilen iş, malzeme ve teçhizat tedariki, montajı ve işler durumda teslimi olup, bu işler nedeniyle ödenecek toplam tutar üzerinden gelir vergisi tevkifatı yapılması gerekmektedir.
Ancak, konu Türkiye Cumhuriyeti ile Fransa Cumhuriyeti arasında hükümleri 1.1.1990 tarihinden itibaren uygulanmaya başlayan “Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması” çerçevesinde değerlendirildiğinde, vergilemenin aşağıdaki şekilde yapılması gerekmektedir.
Söz konusu anlaşmanın “işyeri” ne ilişkin 5 inci maddesinin 3 üncü fıkrası;
“Bir inşaat şantiyesi ile yapım, montaj veya kurma projesi yalnızca altı ayı aşan bir devam ettiğinde bir işyeri oluşturur.” hükmünü amirdir. Buna göre Fransız firmasının üstlendiği işin Türkiye’ de 18 ay süreceği belirlendiğinden Türkiye’ de bir işyerine sahip olduğunun kabul edilmesi gerekecektir.
Diğer taraftan Anlaşmanın “Ticari Kazanç” lara ilişkin 7 inci maddesinin 1 ve 2 nci fıkraları;
“1. Bir akit devlet teşebbüsüne ait kazanç, söz konusu teşebbüs diğer akit devlette yer alan bir işyeri vasıtasıyla ticari faaliyette bulunmadıkça, yalnız ilk bahsedilen devlette vergilendirilecektir. Eğer teşebbüs yukarıda bahsedilen şekilde ticari faaliyette bulunursa, kazanç bu diğer devlette işyerine atfedilebilen miktarla sınırlı olmak üzere vergilendirilebilir.
2. 3 üncü fıkra hükümleri saklı kalmak üzere, bir akit devlet teşebbüsü diğer akit devlette yer alan bir işyeri vasıtasıyla faaliyette bulunduğunda, bu işyerine her iki devlette de, eğer bu işyeri aynı veya benzer koşullar altında, aynı veya benzer faaliyetlerde bulunan tamamen ayrı ve bağımsız bir teşebbüs olsaydı ve işyerini oluşturduğu teşebbüsten tamamen bağımsız nitelik kazansaydı, ne kazanç elde edecek idiyse, böyle bir kazanç atfedilebilecektir.” hükmünü amirdir.
Bu durumda, Fransız firmasının Türkiye’ de 18 ayı aşan bir süre devam edecek ve Türkiye’ de işyerini oluşturacak söz konusu faaliyetleri dolayısıyla elde edilecek kazançların Türkiye’ de vergilendirilmesi gerekmektedir.
Bir başka ifadeyle, Türkiye’ deki işyerinin aslında bağlı olduğu Fransa’ daki merkez işletmenin dışında bağımsız bir işletme gibi dikkate alınması gerekmektedir.
Bu duruma göre, Türkiye’ deki işyerini oluşturan teşebbüsün Başkanlığınızca söz konusu mukavele çerçevesinde yürüteceği faaliyetler sonucu elde edeceği kazançların tamamının Türkiye’ de vergilendirilmesi gerekmektedir.
Ancak, anlaşmanın 7 nci maddesinin 1 ve 2 nci fıkraları ile ilgili olarak aşağıdaki gibi 2 nolu protokol hükmü de düzenlenmiş olduğundan konunun bu yönünün de dikkate alınması gerekmektedir.
“2. 7 nci maddenin 1 ve 2 nci fıkralarıyla ilgili olarak, bir akit devletin teşebbüsü diğer akit devlette yer alan bir işyeri vasıtasıyla mal veya ticari eşya sattığında veya ticari faaliyette bulunduğunda, bu işyerinin kazancı, bu teşebbüsün elde ettiği toplam hâsılat üzerinden belirlenmeyecek; fakat yalnız bu işyerinin, bu türden satış veya ticari faaliyete dayalı gerçek faaliyetlerinden kaynaklanan hâsılata göre belirlenecektir.
Sınaî, ticari, bilimsel teçhizat ve tesislere veya bayındırlık işlerine ilişkin araştırma tedarik, montaj veya inşa mukavelelerinde, teşebbüs bir işyerine sahip olursa, söz konusu işyerinin kazancı mukavelenin toplam tutarı üzerinden hesaplanmayacak, fakat işyerinin bulunduğu devlette bu işyerinin fiilen yürüttüğü mukavele kısmı üzerinden hesaplanacaktır. Teşebbüs genel merkezinin fiilen yürüttüğü mukavele kısmına ilişkin olan kazanç, yalnızca bu teşebbüsün mukim olduğu devlette vergilendirilebilecektir.”
Buna göre; Fransa’ da mukim teşebbüsün Türkiye’ de sınaî, ticari, bilimsel teçhizat ve tesisler veya bayındırlık işlerine ilişkin üstlenmiş olduğu araştırma, tedarik, montaj ve inşa mukavelelerinde anılan teşebbüsün Türkiye’ de bir işyerine sahip olması durumunda dahi, bu işyerinin kazancı mukavelenin toplam tutarı üzerinden hesaplanmayacak, Türkiye’ deki işyerinin fiilen yürüttüğü mukavele kısmı üzerinden hesaplanacaktır. Teşebbüsün genel merkezinin fiilen yürüttüğü mukavele kısmına ilişkin kazancı ise yalnızca Fransa’ da vergilendirilecektir.
Bu durumda yapılan mukavelenin öncelikle yapılan iş ve ödeme bakımlarından kısımlara ayrılıp ayrılmadığının ve fiilen bu ayırıma göre işlerin bir kısmının fiilen Türkiye’ deki işyerinden bir kısmının ise yurt dışındaki ana merkezden yapılıp yapılmadığının tespiti gerekmektedir.
Mukavelede tasarımlar ve malzeme bedelleri ayrı ayrı fiyatlandırılmış bulunmaktadır. Dolayısıyla sözleşmede bir bütün olarak tanımlanan işin alt aşamalarını oluşturan kısımlarının fiyatının belirlenmesi mümkün olabilmektedir. Zira bu kısımların fiyatları işin toplam bedelini oluşturmaktadır.
İşin alt aşamaları itibariyle tasarım aşamasının önemli bir bölümünün yurt dışındaki ana merkez tarafından yapıldığı yazınızdan anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mukavelede belirtilen işin alt aşamasını oluşturan tasarım işinin tamamının fiilen yurt dışındaki ana merkez tarafından Türkiye’ deki işyerinin hiçbir katkısı olmaksızın gerçekleştirilmesi durumunda bu tasarımların sözleşmede belirtilen bedellerinin tamamının mukavelenin ana merkez tarafından elde edilen hâsılat kısmı olarak kabulü, dolayısıyla Türkiye’ deki şubenin kazancının tespitinde dikkate alınmaması ve üzerinden herhangi bir gelir veya kurumlar vergisi kesintisi yapılmaması gerekmektedir. Ana merkezin elde ettiği bu kazancın niteliğinin önemi bulunmamakta olup, sadece Fransa’ da vergilendirilebilecektir.
İşin alt aşamaları itibariyle malzeme temini aşamasının bir kısmının yurt dışındaki ana merkez tarafından yapıldığı, bu malzemelerin belediye adına ithal edildiği yazınızdan anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mukavelede belirtilen işin alt aşamasını oluşturan malzeme temini işinin bir kısmının fiilen yurt dışındaki ana merkez tarafından Türkiye’ deki işyerinin hiçbir katkısı olmaksızın gerçekleştirilmiş olması durumunda bu malzemelerin sözleşmede belirtilen bedellerinin, sözleşmenin ana merkez tarafından elde edilen hasılat tutarı olarak kabulü, dolayısıyla Türkiye’ deki şubenin kazancının tespitinde dikkate alınmaması ve üzerinden herhangi bir gelir veya kurumlar vergisi kesintisi yapılmaması gerekmektedir. Ana merkezin bu hasılat ile ilgili olarak elde ettiği kazanç Fransa’ da vergilendirilecektir.
Gerek tasarımların temini gerekse yurt dışından malzemenin temini konusunda buradaki şubenin herhangi bir katkısının bulunması durumunda bu katkı için sözleşmede tasarım ve malzemelerin dışında herhangi bir bedel öngörülmüş ise bu bedel Türkiye’ deki şubenin hâsılatı olarak kabul edilecek ve şube kazancının tespitinde dikkate alınacak dolayısıyla vergi stopajına tabi tutulacaktır. Eğer bu katkılar için sözleşmede herhangi bir bedel öngörülmemiş ise bu katkının karşılığını oluşturacak emsal bir bedel, tasarım ve malzemenin sözleşmede belirtilen fiyatlarından ayrıştırılarak şube tarafından elde edilen hâsılat olarak kabul edilecek, yukarıda belirtilen şekilde şube kazancının tespitinde dikkate alınacak ve bu tutar stopaja tabi tutulacaktır.”
Yukarıda yer alan Bakanlık görüşü çerçevesinde, ihaleci kuruluş tarafından yurt dışından kendisi adına doğrudan yaptığı malzeme ithalatının hiçbir şekilde Türkiye’ deki inşaat işleri ile ilişkilendirilmeksizin stopaja tabi tutulmaması ve Türkiye’ de vergilendirilmemesi gerektiği ifade edilmektedir. Müteahhit şirketin Türkiye’ de yapacağı proje, montaj, süpervizörlük v.b. faaliyetler ise ikili vergi anlaşmasının “ticari kazançlar”ı düzenleyen hükümleri çerçevesinde yorumlanmış ve Türkiye’ de elde edilen kazanç, yurt dışında mukim kurum açısından ticari kazanç olarak yorumlanmış ve faaliyetin serbest meslek faaliyeti niteliği taşıması halinde dahi serbest meslek kazancı ve buna ilişkin stopaj veya vergileme hükümlerine göre herhangi bir vergilendirme yapılamayacağı, bakanlık görüşünde net olarak ifade edilmiştir.
3. Dar Mükellefiyetle İlgili Diğer Görüşler, Yargı ve İdare Görüşleri:
Yukarıda ayrıntılı olarak izah edilen görüşlerin yanında aksine görüş ve uygulamalarda bulunmakta ve geçmiş uygulamalara göre, dar mükellefiyete tabi olanlarca yapılan inşaat işlerinde proje ve etüd safhasından itibaren montaj safhası da dahil, işin tamamı anahtar teslimi bir tek müteahhit tarafından üstlenilmiş olsa bile sözleşmede ayrı ayrı gösterilmiş ve ayrı birim fiyatlarla değerlendirilmiş olmak şartıyla etüd, proje ve montaj işleri, inşaat işlerinin bir unsuru olarak değil serbest meslek faaliyeti olarak kabul edilmek suretiyle vergilemenin ona göre yapıldığı unutulmamalıdır. Vergi idaresinin, dar mükellefiyete tabi olanlar bakımından yaptığı bu uygulama birçok Danıştay kararıyla da uygun görülmüştür.
Aynı şekilde, anahtar teslimi projeye ait olarak ihaleci kurum tarafından yurt dışındaki konsorsiyum ortağından doğrudan yapılan ithalatın ise işin bütününden ayrı düşünülemeyeceği, dolayısıyla anahtar teslimi inşaat projesinin bir parçasını teşkil ettiği gerekçesiyle bu mal bedellerinin de yıllara sari inşaat işi olarak kabul edilerek Gelir Vergisi Kanunu’ nu 42’ inci maddesi kapsamında değerlendirilmek suretiyle vergilendirilmesi yolunda Bakanlık görüşleri ve yargı kararları bulunduğu da gözden uzak tutulmamalıdır.
M. Yılmaz Tan
Yeminli Mali Müşavir, SFA
Dosyayı Açmak İçin Tıklayın